top of page

BİRLEŞİK ÇERKESYA DÜŞÜNCESİ

Tüm dünya Çerkesleri, 159 yıldır Rus egemenliği altındaki Çerkesya’da ve sürgün olarak farklı ülkelerde yaşamanın tecrübesi ile kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçekle yüzleşmek zorunda kaldı. Bu, en demokratik ülke içerisinde yaşayan Çerkeslerin bile anadillerini, kültürlerini ve kimliklerini koruma noktasında büyük sorunlarla karşılaştıkları gerçeğidir. Bununla birlikte Çerkes kimliğini ve Çerkes kültürüne ait değerleri yok etme konusunda fırsat kollayan, Çerkesleri ve Çerkesya’yı baskı altında tutan, federasyon olmasına rağmen üniterleşme yolunda hızla ilerleyen Rusya devleti’nin antidemokratik ve gayriinsani uygulamaları, söz konusu acı gerçekle daha net biçimde yüzleşilmesine neden olmaktadır. Rusya’nın uygulamış olduğu baskı ve imha politikası nedeniyle Anavatan Çerkesya’da; Çerkeslerin hak ve menfaatleri konusunda konuşmak, Rus devletinin uygulamalarını eleştirmek, Çerkeslerin giderek daralan sosyal yaşam alanlarını korumaya çalışmak suç haline gelmiş, bu ve benzeri davranışlar kimi zaman haksız mahkumiyet kimi zaman da faili meçhul cinayetlerle karşılık bulmuştur. Bu atmosferde Çerkesler, problemlerini dile getirme ve çözüme ulaşma konusunda yetersiz kalmaktadır. Sivil toplum örgütü mantığına uygun olarak halkın sorunlarını dile getirme ve devleti bu yönde etkileme amacı taşıması gerektiği halde devletin politikalarına göre halkını baskı altına almaya çalışan, halkın gerçek sorunlarını görmezden gelen ve her fırsatta Rus menfaatlerine bağlılık yemini etmeyi görev bilen Dünya Çerkes Birliği (DÇB) gibi örgütler nedeniyle Çerkes toplumu, başına gelen her türlü felaketi sineye çekmek zorunda kalmaktadır.

Diasporadaki durum ülkelere göre farklılık gösterebilse de bu ülkelerde de Çerkes kimliğinin korunması giderek daha güç hale gelmektedir. Sürekli olarak farklı kültürlerle etkileşim içinde olma, anadilde eğitim imkanı bulamama, anadilin kullanım alanının daralması ve yabancı evlilikler gibi sorunlar nedeniyle Çerkes kimliğine ve kültürüne aidiyet her kuşakta daha da zayıflamaktadır. Öyle ki günümüzde pek çok insan Çerkes olduğunu gizlemek durumunda kalmaktadır. İçinde yaşanılan ülkeye göre değişmekle birlikte milliyetçi akımların tedirgin edici tesiri altında, bildiği halde Çerkesce’yi konuşmayan ve çocuklarına da öğretmeyen kişilere rastlanmaktadır ve bu kişilerin sayısı hiç de az değildir.

Çerkesleri, günümüzde pek çok kaynağa ve imkana sahip olan ve geçmişi emperyal örneklerle dolu büyük ülkelerle karşılaştırılarak tam anlamıyla uluslaşamadıkları, kabile toplumu özelliği gösterdikleri, tarihsel süreçte hiçbir zaman birlik olamadıkları, devlet organizasyonu kuramadıkları şeklinde eleştiren pek çok ifade ile karşılaşılabilmektedir. Her ne kadar belirli stereotiplere dayalı biçimde yapılan bu eleştiriler haklı gibi görünse de bakış açımızı genişlettiğimizde aslında bu stereotiplerin uluslaşmada ve toplum düzeni sağlamada ön koşul olmadığı kolayca anlaşılabilmektedir. Çerkeslerin devleti yoktu ama insanlar arasında ilişkileri düzenleyen Khabze’ye dayalı tüm diğer ulusları da etkileyen bir sosyal sisteme sahiplerdi. Aile içi rollerden toplum içindeki statüye kadar her şey belirgin ve netti. Polise, cezaevine ihtiyaç kalmadan uyuşmazlıklar çözülebilmekteydi. Çerkeslerin birlik oluşturamadıkları iddiasına karşın adetlerin, göreneklerin ve toplumsal alışkanlıkların kalıcı biçimde tüm Çerkesya’da ortaklaşa benimsendiği batılı yazarların ifade ettikleri bir husustur. Doğu Çerkesya’da da Batı Çerkesya’da da aynı adetlerin olduğu, hatta dünyanın dört bir yanına dağılmış olan günümüz Çerkeslerinin aynı temel değerlere ve duygulara sahip oldukları gözlenebilirse Çerkesler arasındaki birlik oluşturulamaması düşüncesinin tekrar tartışılması gerekir. Tarihte Çerkesler arasında görülen ihtilaflı durumların, bugünkü bilgi birikimiyle ulus olduğu kabul edilen diğer toplumlarda da görülebildiğini de bu çerçevede hatırlatmak gerekir. Çerkeslerin düzenli bir ordusu yoktu ama karşılaştığı hemen her devleti ve orduyu kısa sürede yutan, yok eden istilacı Rus ordusuna karşı kesintisiz 101 yıl direnmeyi başaran ve Rus ordusuna daha önce hiç tatmadığı mağlubiyetleri yaşatan tek millet ordusuz(!) Çerkeslerdi. Kabile toplumu özelliği gösterdiği için eleştirilen Çerkesler, döneminin medeni denilebilecek milletlerinde bile görülemeyen protokol kurallarına sahipti ve bu bakımdan Çerkesya’ya seyahat eden çok sayıda gezginin ve devlet görevlilerinin ifade ettikleri hayranlıkları, tarih kayıtlarında yerini almıştır.

Çarlık Rusya’sında boyarların da üzerinde bir konum edinerek en güçlü ikinci hanedan olma özelliği taşıyan, Memluk olarak gittikleri Mısır’da devlet idaresini ele almayı başaran ve bu sayede 120 yıldan uzun bir süre Hicaz bölgesi de dahil İslam’ın en kutsal beldelerinin hizmetkarlığını yapan, Kırım ve Astırahan hanlarının ve mirzalarının çocuklarını eğitmek üzere gönderdikleri, Osmanlı ve İran saraylarında hem sivil hem askeri bürokraside üst makamlarda yer edinen, Ürdün, Mısır, Libya, Suriye, İsrail gibi ülkelerde ayrıcalıklı konumlar edinmeyi başaran başka bir ulus var mıdır? Hem içine girdiği toplumların hem de içlerine gelen yabancıların övgü ve takdirlerini sürekli biçimde kazanmış bir ulusu hakir görmek ancak cehaletle ya da ön yargılarla mümkün olabilir.

Bu nedenlerle Çerkes Ulusu’nun tarihsel süreçte başarılarını görmezden gelmek, sadece yaşamış oldukları acıları dikkate alarak her zaman çaresiz olduğunu düşünmek, bağımsız ve güçlü bir devlete sahip olamadığı için küçümsemek türünden davranışlar Çerkesler arasında özgüven sorununa neden olmakta, kimliğini inkar etmeye varan gayriinsani bir duruma sürüklenme sonucunu doğurmaktadır. Şüphesiz ki farklı kültürlerin egemenliği altında yaşayan Çerkeslerin, tarihlerini ve kimliklerine dair gerçek bilgileri öğrenmeleri de mümkün olamadığından ana unsur kabul edilen milletlerin örtülü ya da açık ithamlarına sessiz kalmak yolu seçilebilmektedir. Bu psikolojik durumu doğru anlamak ve yorumlamak Çerkesler açısından olduğu kadar üniter devlet yöneticileri açısından da elzem bir durumdur.

Mevcut durumda Çerkeslerin, anavatanları olan Çerkesya’ya dönüş seçeneği de son derece zor şartlara bağlıdır. Yasal olarak oldukça zor olan şartları yerine getirerek hayatını ve tüm birikimini Çerkesya’ya taşıyan kişilerin de keyfi olarak ve hukuki dayanaktan yoksun biçimde Çerkesya’dan yeniden sürgün edilebildikleri bilinmektedir. 

Bu gerçeklerden hareketle Çerkeslerin varlıklarını sürdürebilmesi için çözüm olarak ortaya çıkan tek seçenek kendi anavatanları olan Çerkesya’da bağımsız bir devlet yapısına sahip olmaktır. Daha önce de ifade edildiği gibi farklı ülkelerde dağınık biçimde 159 yıllık yaşam pratiği dilin, kültürün, kimliğin korunabilmesinin ön koşulunun bağımsızlık olduğunu açıkça ortaya koymuştur. 

Bu nedenlerle; 

Çerkes dili konusunda kaygı duyanların önceliği bağımsızlık olmalıdır, 

Çerkes kültürünün yaşatılması konusunda kaygı duyanların önceliği bağımsızlık olmalıdır, 

Khabze’nin yaşatılması konusunda kaygı duyanların önceliği bağımsızlık olmalıdır, 

Çerkes kimliğinin korunması konusunda kaygı duyanların önceliği bağımsızlık olmalıdır. 

Çerkesya’nın ve Çerkeslerin bağımsızlığı, tüm Çerkesler için ortak amaç olarak görülmelidir. Başka bir ulusun egemenliği altında yaşayarak tüm bu değerlerin ve Çerkesya’nın korunabileceğini iddia eden biri varsa ya menfaati için halkını kandırıyor ya da bu değerler ve Çerkesya hakkında gerçekten endişe duymuyordur. Tüm bu değerlerin savunucusu gibi göründüğü halde bağımsızlıktan yana tavır almayan hiçbir Çerkesin samimiyetine güvenilmemeli, fikirlerine ve söylediklerine aldırış edilmemelidir. 

Kendi anadilinde eğitim veren okulların açılabileceği, farklı diller öğrenme zorunluluğunun olmayacağı, oldukça zengin ve yetenekli bir dil olan Çerkesce’nin tek dil olarak yaşamı sürdürmede yeterli olabileceği, Çerkes kimliğinden farklı bir etnik kimlik ile anılmak zorunda kalınmayacağı, farklı kültürlerin adetlerine göre yaşama zorunluluğunun olmayacağı, kültürel konularda kimseye açıklama ya da özeleştiri yapma zorunluluğu olmadan yaşama ayrıcalığı ancak kendi bağımsız devletine kavuşmakla mümkün olabilecektir.

Bağımsız Çerkesya amacının yanı sıra “birleşik” ifadesini vurgulamanın da şüphesiz önemli izahları bulunmaktadır. Öncelikle Rusya’nın egemenliği altında farklı siyasal birimlere bölünmüş olarak yaşamak zorunda kalan Çerkeslerin bir arada yaşamaları, ortak sorunlarına beraber çözüm getirebilmeleri, tehditler karşısında birlikte hareket edebilmeleri mümkün değildir. Çerkesya’daki dağınık siyasal yapının halkın ayrışmasında ve farklı yönlere savrulmasında önemli etkisi olacağını göz önünde bulundurmak gerekir. Federal yapısını ulusallaşma yönünde dönüştürmeye çalışan Rusya Federasyonu içinde mevcut siyasal birimlerin zaman içerisinde özerk yapılarını kaybedebilecekleri, sahip oldukları sınırlı hakları tümüyle yitirebilecekleri ileri sürülebilir. Çerkesya’nın ve Çerkeslerin sorunlarını çözebilmek, dış tehditlere karşı hazırlıklı olabilmek, bağımsızlığını ve geleceğini güvence altına alabilmek ancak birleşik, tek bir devlet yapısının oluşması ile mümkün olabilir. Bu nedenle tarihi Çerkesya toprakları üzerinde tüm Çerkesler, tek vücut olmaları halinde varlıklarını koruyabilecektir. Dolayısıyla, Birleşik Çerkesya düşüncesi ile Çerkes kültürünü, dilini ve kimliğini koruyabilmek için tarihi Çerkesya topraklarının tamamının bağımsız bir devlet yapısı altında Çerkes Ulusu tarafından yönetilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Ayrıca onlarca farklı ülkede küçük topluluklar olarak yaşamak zorunda olan Çerkeslerin de şüphesiz ki anavatanları Çerkesya üzerinde hakları ve umutları vardır. Birleşik Çerkesya düşüncesi, diasporada yaşayan Çerkeslerin tümünün Çerkesya’ya dönemeyeceği gerçeği ile birlikte dönüş imkânı bulamayan kişilerin haklarının korunması gerektiğini, dönüş yapabilen diaspora Çerkeslerinin ise anavatan Çerkesya’ya önemli katkılar sağlayabileceklerini kabul etmektedir. Bununla birlikte Birleşik Çerkesya kurulabilirse, egemen bir devlet olarak diğer ülkelerle kuracağı diplomatik ilişkiler vasıtasıyla bu ülkelerde yaşamakta olan Çerkeslerin yasal hak ve menfaatlerini koruma amacıyla devletlerarası girişimler de yapabilecektir.

Tüm bu açıklamalar ışığında Çerkeslerin ve Çerkesya’nın geleceğini, hak ve menfaatlerini güvence altına alma, emperyal güçlerin asimilasyon ve açık saldırılarının etkisinden korunma, yok olma tehlikesi altındaki Çerkes dilinin, kültürünün ve kimliğinin yeniden saygınlık ve işlerlik kazanması, anavatan ve diasporadaki tüm yurttaşların iş birliği ve uyum içinde yaşamaları ancak Birleşik Çerkesya ideali doğrultusunda gerçekleşebilir.

Unutulmamalıdır ki Çerkeslere ait değerlerin korunabilmesi her şeyden önce Çerkes Ulusu’nun evlatlarının gayretleri ile mümkün olabilecektir.

bottom of page