top of page

Çerkes Gençlerine Çağrı

Değerli Gençler!

Çerkesya tarihin en büyük soykırımlarından birine tanık oldu ve biz tüm dünyaya dağıldık. Yüz elli dokuz yıllık sürgün hayatı bize dilimizi, kültürümüzü, khabzemizi korumanın kolay olmadığını açıkça gösterdi.

Bugün, özellikle gençlerimizin farklı siyasal davaların en ateşli savunucuları oldukları halde kendi anavatanları olan Çerkesya’nın bağımsızlığı konusunda konuşmaya ve hatta düşünmeye dahi çekindiklerini üzülerek gözlemekteyiz. Annesi Çerkes, babası Çerkes olan bir gencin Türkiye adına Musul ve Kerkük’te hak iddiasında bulunması ama buna karşın Çerkesya davasında tek kelime edememesi hayret ve üzüntü verici bir durumdur. Aynı şekilde Filistin davasının neferi gibi hareket eden ama Çerkesya davası için kılını kıpırdatmayan çok sayıda gencimiz bulunmaktadır.

Musul’un, Kerkük’ün, Filistin’in ve daha pek çok bölgenin işgal altında olduğunu ve kurtarılması gerektiğini savunup da kendi anavatanı Çerkesya üzerine tek söz söylemeyen gençlerimiz artık uyanmalılar. Sorunlu görülen tüm bu bölgeler günün birinde kendileri ile ilgilenecek devletleri, orduları, örgütleri bulabilirler ama Çerkesya’nın dünyaya dağılmış olan gençlerinden başka kimsesi yok. Başka bir ifade ile ne Panislamizm ne Pantürkizm bize muhtaç olan düşünceler, ideolojiler değiller. Ancak Çerkesya’nın bizim ilgimize ve desteğimize çok ihtiyacı var. Çerkesya’yı içinde bulunduğu sıkıntılı durumlardan bizim insanımızdan başka kimse kurtaramayacak.

Atalarımız eğer başka kimliklerle, başka kültürlere angaje olmuş biçimde yaşamamızı kabullenebilselerdi Rusluk altında birleşip, savaşmadan, sürgün ve soykırıma uğramadan kendi anavatanlarında yaşar ve ölürlerdi. Ancak onlar Khabzemizi, dilimizi, kültürümüzü kısacası Çerkes kimliğimizi yaşatabilmek uğruna rahatlarını, canlarını, sevdiklerini feda ederek 101 yıldan fazla canla başla savaştılar. Yenilmiş olsalar da bize büyük bir davayı miras olarak bıraktılar. Kimsenin keyfi için kendi aslımızı, neslimizi, ceddimizi inkâr edemeyiz. Biz bu ülkeye Orta Asya’dan gelmedik, Çerkesya’dan sürgün edilerek geldik. Bu tarihi gerçeği unutmamalıyız. Soykırıma ve sürgüne uğramış bir ulusun, diasporada yaşamaya mahkûm edilen evlatları olduğumuzu her daim aklımızda tutmak zorundayız.

Şimdi biz başka kültürlerin içinde kimliğimizi, kültürümüzü ve vatanımızı unutarak yaşıyoruz. Bugün geldiğimiz sonuç ne bize ne de bizim birer Çerkes olarak yaşamamız için kendisini feda eden atalarımıza yakışmıyor. Çerkesya’nın belki de en çok ilgiye ihtiyaç duyduğu bu kritik dönemde biz gözümüzü yumar, kulağımızı tıkarsak ne “Çerkesim” demeye ne de Çerkesliğin güzel hasletlerinden konuşmaya hakkımız olamaz. Diasporada yaşayan Çerkesler olarak anavatan Çerkesya’nın hayati sorunlarına kayıtsız kalamayız.

Çerkesya’da bugün Çerkes gençleri zorla askere alınıyorlar, eğitimsiz bir şekilde ve bozuk teçhizatla Ukrayna cephesine gönderiliyorlar. Ön saflarda savaştırılan gençlerimizden yüzlercesi hayatını kaybetti. Zaten bir avuç nüfusumuz var iken yüzlerce gencimizi başkalarının kirli hesaplarına kurban vermek kabul edilebilecek bir durum değil. Cephede ölen gençlerin cenazeleri toplu mezarlara gömülüyor ve ailelerine tazminat ödememek için “oğlunuz cephede kayboldu” deniyor. Bu zamana kadar çok az sayıda cenaze ailelerine ulaştırılabildi. Bu da cephedeki diğer Çerkes arkadaşlarının gayretleri ile mümkün olabildi.

Ukrayna’daki savaştan kaçan çok sayıda Ukraynalı, Ruslara sığındılar ve Ruslar bu savaş kaçkınlarını Çerkesya’ya iskân ettiler. Son gelen yaklaşık 1500 kişilik grubun büyük çoğunluğunun tetkikler sonrasında aids hastası olduğu anlaşıldı. Bu duruma itiraz etmek isteyenler susturuldu ve Çerkes nüfusu arasına yüzlerce aids hastası yerleştirilmiş oldu.

Nalçik Müftülüğü tarafından Maraş depremi dolayısıyla zarar gören Çerkesler’e yardım etmek amacıyla toplanan 200 bin dolardan fazla paranın Türkiye’deki Çerkes derneklerine verilmesi bizzat Rus makamları tarafından engellendi. Para Türk Konsolosluğu’na verildi ve genel yardım bütçesine eklendi. Elbette depremden zarar gören herkesin yardıma kavuşturulması, Çerkes ve Çerkes olmayan diye ayrım olmaması gerekir ancak burada anlaşılması gereken daha farklı bir durum var. Deprem gibi oldukça insani bir durumda bile Rus devleti anavatan ve Türkiye Çerkeslerinin dayanışma içerisinde olmalarına müsaade etmiyor. Günümüz imkanlarında Çerkeslerin birbirleri ile irtibat kurması, dayanışma göstermesi daha kolay olabilecekken karşımızda bunu engellemek için özel çaba içerisinde olan bir Rus devleti var.

Dahası Çerkes-Rus savaşları sürerken Çerkeslerden boşalan yerlere yerleştirilen Kazaklar bugün bizim topraklarımızda bağımsız bir devlet kurmak için çalışmalar yürütüyorlar. “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” misali Rus emperyalizminin yoldaşı olarak Çerkesya’da görev almış olan Kazakların, atalarımızdan zorla gasp ettikleri topraklarda bağımsızlık hayali kurmaları kabul edilemez.

Bunların da ötesinde bizlere her daim Ruslara boyun eğmeyi, hak ve hürriyet talebinde bulunmamayı, Rusların her söylediğine koşulsuz razı gelmeyi telkin eden yerel liderleri ve dernekleri de hesaba katmak gerek. Bu insanların amacı dillerinden düşürmedikleri Çerkesliği korumak, yaşatmak olamaz. Nitekim Çerkesliğin her yeni nesilde daha çok yok olması, bu kişilerin tavrının doğru bir tavır olmadığını açıkça göstermektedir. Çerkeslerin bir ulus olduğunu bile kabul edemeyen bu kişilerin söyledikleri doğru olsaydı ve Rusların her yaptığına razı gelerek Çerkesliği yaşatabilseydik bugün çok daha iyi bir konumda olabilirdik. Oysa bugün Çerkes Ulusu yaşadığı her bir ülkede büyük bir ölüm kalım mücadelesi vermektedir.

Biz Çerkesliğimizi unutursak, Çerkesya’mızı unutursak tüm bu aleyhimizdeki gelişmelere kim, niçin itiraz edecek, karşı duracak, direniş gösterecek? Bir an önce aklımızı başımıza almalı, özümüze dönmeliyiz. Günlük siyasi tartışmaların içerisinde kendimizi kaybedip yolumuzu şaşırmamalıyız. Siyasi tartışmalar her gün yön değiştirmekte, dün savunulan bugün taşlanmakta, bugün yerilen yarın baş tacı yapılmaktadır. Birbirlerine karşı söyledikleri sözler yüzünden bir araya gelemeyecek insanlar koalisyonlar kurabilmekte, “yapmam” denilen şeylerin bir süre sonra yapılabildiği görülebilmektedir. Çerkes gençleri bu siyasi tartışmaların arasında yitip gitmemelidir. Türkiye’nin iç ve dış siyaseti ne kadar zor şartları beraberinde getirse de orduları, güvenlik teşkilatları, kurum ve kuruluşları ülkenin kurtuluşu için gereken her türlü tedbiri alabilecek yetenektedir. Ancak biz Çerkesler en temel sorunlarımıza bile çare bulmakta güçlük çekiyoruz. Bunun nedeni sorunlarımızın çözülemeyecek kadar büyük olmaları değil, bizim insanımızın bizim sorunlarımıza duyarsız kalmalarıdır.

 

“Ben Çerkesim” demekten korkmamalısınız!

“Ben, anavatanım Çerkesya’nın bağımsızlığını istiyorum” demekten korkmamalısınız!

“Ben, güzel dilim Çerkescenin yaşamasını ve tüm Çerkesler tarafından konuşulmasını istiyorum” demekten korkmamalısınız!

Bunlar sizin en doğal ve en meşru haklarınız. “Birileri üzülecek, birileri darılacak” diyerek bu temel haklarınızdan vazgeçemezsiniz. Başkalarının psikolojik veya fiziki baskısından korkarak kendiniz olmaktan vazgeçemezsiniz. Biz Çerkesiz ve Çerkesya bizimdir. Bu gerçeği herkesin kabul etmesi ve bu temel haklarımıza herkesin saygı duyması insanlık değerlerine göre de zorunludur. Biz kendimizi yok saymazsak, kimse bizi yok sayamaz, hiçbir yerde.

Çerkes gençleri her şeyden önce Çerkesya’nın Rus işgalinden kurtarılmasını amaç edinmelidir. Bunun mümkün olamayacağını düşünüp karamsarlığa kapılmadan bu amacı benimsemeli ve bu amaca doğru yürümelidir. Çerkes Ulusunun şanlı tarihlerinde ümitsizliğin, karamsarlığın yeri yoktur.

Bu amacı gerçekten benimsemeden “bu nasıl olacak?”, “ne yapılabilir ki?”, “elimizden ne gelebilir ki?” gibi zavallılığın ifadesi olan soruları peşinen sormak doğru bir davranış değildir. Öğrenilmiş çaresizlik ile hiçbir derde deva bulunamaz. Bu noktada Ruslara sonsuz şekilde itaat etmenizi, kurbanlık koyun gibi boynunuzu uzatmanızı, Ruslara karşı hiçbir şey yapamayacağınızı söyleyen biri çıkarsa kim olursa olsun kulak asmamalısınız. Hem kendi sefil çaresizliğini size bulaştırıyor hem de sizi büyük bir davanın şerefli yolunda yürümekten alıkoyuyor. 

Öncelikle “Ben Çerkesya’nın bağımsızlığını amaçlıyorum” şeklinde bir irade ortaya koyduğunuzda yapılabilecekler ve yapılması gerekenler daha net biçimde görülebilecektir. Nerede olursak olalım, hangi hayatı yaşıyorsak yaşayalım temel gayemiz Çerkesya’nın bağımsızlığı olmalıdır. Bunun dışındaki bir yaşam amacı Çerkesler için uygun olamaz. Kurt, fare gibi korkak şekilde yaşayabilir mi? Kartal, tavuk gibi kümeste rahat edebilir mi? Bizim de doğamızın gereği ne ise ona göre yaşamalıyız. Bazı fikir fukaralarının iddia ettikleri gibi sefil, güçsüz ve çaresiz bir folklorik topluluk olmadığımızı, kendi kaderini tayin edebilecek kudrete sahip, tarihi şanlı örneklerle dolu bir ulus olduğumuzu artık herkesin daha iyi anlaması gerekir.

Yaşasın bağımsız Çerkesya!

Yaşasın şanlı Çerkes Ulusu!

bottom of page